Günümüzde, işlerimizi zamanında tamamlayabilmek için 24 saat yetmez oldu. Devir hız devri, görevimizi hızlı bir şekilde bitirip, bir sonraki görev için kendimizi hazırlamamız, adeta bir zorunluluk.
Özellikle büyük şehirde yaşayıp, kendimize zaman ayırabilmemiz için işlerimizi hızlı bir şekilde bitirmeye çalışıyoruz, ancak işlerin bitmesinin bir sonraki işe başlamamız için bir ön koşul olduğunu, sadece başkalarının hayatına bakınca anlıyoruz. Bir iş bittiğinde, diğer işe başlamasakta, başlayacağımız işin zihnimizi meşgul etmesi, kaygı yaratması için yeterli.
Çalışanlar için, artık haftasonu kavramı yok, akşam- sabah ayrımı kalmadı, özel hayat eşittir iş hayatı oldu. Bu yoğunluk bağlamında, iş hayatının en popüler makaleleri ise çalışan verimliliği ve üretkenliği üzerine. Peki, hızla akan hayatın içinde, insanın algıladığı performansı, hayata karşı beklentisini ne derece karşılıyor? Ne için daha verimli olma çabasındayız?
Günümüzde herkes en tepeyi hedefliyor, ne iş yaparsa yapsın en iyisi olmak herkesin yaşam felsefesi haline geldi. Ancak, iyi kavramı çok para kazanma ve şöhretle eşdeğer, toplum olarak işini iyi yapmanın daha çok kazanmaktan geçtiği yanılsamasıyla yaşıyoruz. Buna ulaşmak için, tüm günümüzü, hatta hayatımızı bu yolda harcıyoruz.
Bir diğer taraftan, yüksek performans ve kazanılmış başarılar, elde edildiği anda kişi için eskimiş oluyor. Bu durum ise, kişinin performans kaygısını sürekli sıcak tutmasına sebep oluyor. Elde ettiği başarının hazzını yaşayamayan birey, bir süre sonra kaygılı, yaptığı aktivitelerden zevk almaz bir şekilde kendisini buluyor. Tam olarak kaygı bozukluğu vbz. tanılar almasa da, benzer semptomlar gösterebiliyor. Buda kişinin hayattan zevk almasını büyük ölçüde engelliyor.
Freud hayatın anlamını “üretmek ve sevmek” olduğunu söylemiştir. Ancak günümüzde üretme çabasından, sevmeye zaman bulamıyoruz. Ürettiğimiz kadar var olmaya çalışıyoruz, ancak buda bize yetmiyor.
Gördüğünüz gibi çalışmak mutluluk için gerekli, ancak yeterli değil.
Psikolog Barış Gürkaş
İstanbul